St. Augustine- Savannah 3 günlük gezi

lightnermuseum3St. Augustine fotoğraf albümü                                              Savannah fotoğraf albümü

Kaldığımız şehir Tampa’ya 175 mil (285 km) mesafede ortalama 3 saat uzaklıktaki St. Augustine’e gitmeden önce konaklama işini halletik. Bu sefer çadırda kalalım, doğayla samimiyetimizi arttıralım dedik.

Amerika’da Kamp Yapmak

Linkten gitmek istediğiniz park ya da bölgeyi seçip rezervasyonunuzu yapabilirsiniz. Amerika’da State Park olarak geçen ve “milli park” a tekabül eden parklar kamp yapmak için en yaygın seçenek. İnternet sitesinden rezervasyon yapıp kalacağınız alanla ilgili detaylı bilgi alabiliyorsunuz. Sanırım neredeyse hepsinde elektrik-su tesisatı var.

Daha önce yapmadıysanız ve merak ediyorsanız iyi bir başlangıç olabilir deneyimlemek için. Çünkü Türkiye’ye kıyasla malzemeler daha kolay elde edilebiliyor ve kamp alanları istemediğiniz kadar çok. Biz iki gece Faver-Dykes State Park‘ta kaldık. St Augustine şehrine 17 mil- 25 dakika uzaklıktaydı. Tuvalet-banyo temizdi ve sıcak su vardı. Aslında internette temizlikle ilgili pek iyi yorumlar okumamıştık ama, sanırım hafta içi gitmemiz dolayısıyla sakin bir dönemine gelmemiz temizlik ile ilgili artı bir etken olmuş olabilir.

St Augustine ziyaretiniz için kamp yapacaksanız Anastasia State park 1. tercihiniz olmalı. Çünkü hemen şehrin dibinde ve sahili var. Çok talep görüyor sanırım biz orada yer bulamadığımız için Faver Dykes Parkta kaldık.

St Augustine

1. Gün

Kamp alanına yerleşip şehre gitmemiz öğleden sonra 3 ü buldu. Biz de bisikletlerimizle şehrin sokaklarını plansız keşfetmeye karar verdik. Biraz dolaştıktan sonra daha önce internetten de gördüğümüz St George caddesine geldik.

st augustine

Şehir Amerika’nın en eski şehri olarak biliniyor ve bu cadde de şehrin en eski caddesi, bir ucundaki tarihi şehir kapısı hala ayakta. Keyifli bir cadde, trafiğe kapalı sağlı sollu cafe, hediyelik eşya dükkanları, yiyecek, aperatif dükkanları sizi karşılıyor. Araştırma yaparken karşınıza çıkacak olan “Amerika’nın en eski ağaçtan yapılmış okulu” da bu cadde üstünde. King Street tarafından girip caddenin sonundaki tarihi şehir kapısına kadar gittik bisikletlerimizle. Cadde’nin sonunda solda Kilwin’s Chocolate dondurmacısı var. Taze waffle kokusu hiç aklınızda olmasa bile sizi bu dükkana kadar getiriyor! İçeride o kadar çok seçenek var ki hangisini alacağınıza karar veremiyorsunuz. Özel bir istekte bulunmazsanız seçtiğiniz bir dondurmadan kocaman bir top koyuyorlar. Türkiye’de tek tip seçmek yaygın olmadığı için biraz garipsedik ama dondurma dondurmadır diyerek devam ettik. Taze yapılmış külah seçerseniz 1 top dondurma için 6 $ civarı ödüyorsunuz.

kilwins chocolate

Dondurmalar bittikten sonra bisikletlere atlayıp bu sefer ertesi gün gezeceğimiz Casttilo San Marco kalesinin kenarındaki banklarda nehir manzarasının keyfini çıkardık sonra olmazsa olmaz “Lions Bridge” den karşıya geçip geri geldik. Biz tam geçerken yelkenlilerin altından geçmesi için köprü kapandı. Bu seromoniyi de görmüş olduk. Küçük güzel bir köprü. Diğer tarafa gidip geri gelmeniz ortalama 20dk sürüyor. Bu şehir de New Orleans gibi yürüyerek gezilebilecek kadar küçük bir şehir. Bisiklet tercih etmezseniz rahatça yürüyerek de gezebilirsiniz. Hava çok kararmadan, akşam serinliğinin tadını ormanda çıkarmak için kamp alanına döndük.

oldestschoolinus

2. Gün

Hava çok ısınmadan ve kalabalık artmadan sabahtan Castillo San Marcos kalesini ziyaret ettik. Giriş kişi başı 10$. Yıllar içerisinde farklı milletlere hizmet etmiş ve zamanında şehri korsanlardan korumuş bir kale. İngilizler, İspanyollar ve Amerikalılardan izler bulabileceğiniz bir kültür mozaiği haline gelmiş.

castillosanmarco

castillosanmarco1
Hemen her topun üzerinde İspanyollar’ın imparatorluk armasını görebilirsiniz. Bütün topların üzerine işlemelerini de yerleştirmişler ki kalenin kimin olduğu belli olsun 🙂

Şimdiye kadar gördüğümüz kaleler arasında en az sıkıldığımız ve yorulduğumuz kale olabilir. Kalenin duvarları sıkıştırılmış deniz kumu ve kabuklarından yapılmış ki darbe aldığında un ufak olmasın. Hiç aklıma gelmezdi daha dayanıklı olacağı.

castillosanmarco2

Flagler College & Lightner Museum

flagler college-lightner museum

Flagler College eğitim öğretime devam eden şehir üniversitelerinden birisi, başka var mı bilmiyorum ama biz turistik olarak ziyaret ettik çünkü hem kampüsü hem de binaları mimari yapısıyla adeta sizi davet ediyor. Henry Flagler, 19. yüzyılda Florida’ya ticari amaçla gelen zenginleri çekmek için adeta saray gibi bir otel inşa etmiş. 1950’lerden sonra ise Flagler College tarafından ayrı bir kampüs olarak kullanılmaya başlanmış. Sadece üniversiteyi ziyaret etmek için gelinmez belki ama bu küçük şehirde bu mimariyi görmemek kayıp olabilir. Ayrıca bahçesi de dinlenmek için ideal bir yer.

Tam karşısında kalan Lightner Museum da, aynı amaçla inşa edilmiş bir otel binasında yer alıyor. Bu otel binasını da daha sonra dönemin ünlü koleksiyoncularının dünyanın farklı yerlerinden getirdiği milyonlarca farklı koleksiyon parçasını sergiledikleri Lightner Museum haline getirmişler.

flaglercollege.jpg

Lightner müzesine giriş 15$ öğrenci iseniz 12$ ödeyebilirisiniz. Hobi müzesi olarak geçiyor. 1948 de açılmış. İçeride aklınıza gelebilecek neredeyse her eşyanın koleksiyonu var. Düğmeler, bastonlar, kıyafetler, puro etiketleri, pullar ve daha nicesi. 3 kattan oluşuyor müze. Bu bina aslında otel olarak tasarlanmış.

lightner museum 2

Bahçesine girdiğinizde dikdörtgen bir alana sahip olduğunu ve bu alanda mükemmel bir ambians yaratan küçük bir havuz göreceksiniz. Bu havuz, Amerika’da otel içinde yer alan ilk havuz. Şimdi ise restoran olarak kullanılıyor. Müzeyi gezdikten sonra eskiden havuz olan bir restoranda yemek yemek değişik bir deneyim olabilir. Biz sandviçlerimizi yanımızda götürdüğümüz için denemedik.

St. Augustine’e dair yemek konusunda pek deneyimimiz olmadı. Kamp kurduğumuz için yemeklerimizi kamp alanında halletik gün içerisinde de hazırladığımız sandviçleri yedik. Ama özellikle George Street’teki güzel restoranlar ve cafeler akşam yemeği için değerlendirilebilir.

 

St Augustine Distillery (damıtımevi)

Yereli her zaman desteklemek isterim, desteklerim de, siz de öyle yapın 🙂 Bu küçük damıtımevi, şehrin markasıyla viski ve özellikle rom üretiminde adını duyurmaya çalışıyor. İnternette yaptığımız araştırmada ücretsiz turları olduğunu gördük ve tabi ki kaçırmadık 🙂 10-17 arası her yarım saatte bir fabrika turları yapıyorlar ve sonunda da sanırım 5 farklı ürünü tadıyorsunuz. Rom, vodka, cin, ve bourbon viski üretiyorlar.

Tur çok uzun sürmüyor üretim süreçlerini ve fabrikanın tarihçesini anlatıyor.  Tadım kısmında önce rom vodka ve cin ile yapılmış kokteyller tadıyorsunuz turun sonunda da viski ile yapılmış kokteylleri ve isterseniz bütün içkileri sade olarak da tadabiliyorsunuz. Bunların tamamı ücretsiz!

2. günün akşamında biraz yorulmuş olarak çadırımıza dönüyoruz. Ve bugüne kadarki en parlak gökyüzünü ve ateşböceklerini o gece gördük. Ertesi gün Savannah’ya doğru erkenden yola çıkmak için hazırlandık.

3. Gün: Savannah

3. gün sabahında 3 saat civarı araba yolculuğundan sonra Savannah’ya vardık. Konaklama yapmadan şehri hızlıca gezip akşama geri dönmek idi planımız.

savannah5

Şehir merkezinde birbirine çok da uzak olmayan 22 adet kare park-meydan var. Ortak özellikleri kare olmaları ve uzun uzun ağaçların olması. Her birinin farklı bir adı ve içerisinde başka bir sanat eseri var.

Forrest Gump
Forrest Gump’ın çekildiği meydan Chippewa Square

Arabamızı en büyük park olan Forstyh parka yakın park ettikten sonra bisikletlerimizi alıp hemen çimlere yayıldık bu parkta.  22 parkın en büyüğü. Burada dinlendikten sonra parka yakın 0.8 km uzaklıkta olan Savannah Coffee Roasters‘ı internetten bulduk gidip birer kahve içtik. Mekanı çok beğendik yemek yiyip saatlerce çalışabileceğiniz ferah bir kahveci ve fiyatları da çok uygun. Kahveler 2-3$ arasında. Ortalama 4$+ olduğunu düşünürsek böyle bir mekan için ikna edici. Sonrasında bisikletlerimizle bu küçük şehrin sokaklarını gezmeye başladık.

Meydanlar dikdörtgen bir düzende olduğu için biz de görebildiğimiz kadar çok meydan görelim istedik ve yılanın sürünmesi gibi sağdan sola, soldan sağa meydanlar arasında giderek Marsh Island isimli nehir-kanala  doğru ilerledik. Nisan ayında gitttiğimiz için çiçekler en güzel kokuları ile karşıladı bizi. Sokaklar yeterince geniş nizamı ve her sokak farklı bir kültürden izler barındırıyor. Çeşit çeşit binalar, mimari çizgiler renkler.. Her sokakta başka bir manzara. Özellikle İngiliz mimarisinin hakim olduğunu görebilirsiniz. Ticaret nedeniyle gelen İngilizler bu şehirde seneler sonra Amerika’nın diğer şehirlerinden bambaşka bir hava katan izler bırakmış.

savannah6
Forrest Gump’ı izledin mi ?

İzlemediysen bile bu sahneyi izle, işte link burada

Şehirle ilgili tavsiyeler arasında mutlaka denk gelmişsinizdir. Forrest Gump’ın park sahnesi bu meydanlardan Chippewa Square’de çekilmiş. Gump’ın oturduğu bank ise artık şehir müzesinde sergileniyor. Bazı sitelerde Gump’ın bankını bulmaya çalışın tavsiyeleri var, ama artık mümkün değil onu parkta bulmak. Eğer filmi izlemediyseniz mutlaka izleyin, pişman olmazsınız.

Meydanları gezmeyi bitirdikten sonra biraz daha tarihi ve turistik olan “East River” caddesine geldik. Bu cadde şehrin diğer kısımlarından biraz daha alçak ve eskiden kullanılan araları boşluklu inişli çıkışlı taşlarla kaplı.Yolun ortasında tramvay rayları olmasına rağmen bu raylar üzerinden tramvay görünümlü minibüsler geçiyor. Şehre mizah katıyor adeta 🙂

waving girl

Sahil kenarında “Waving Girl” (El sallayan kız) heykeline doğru ararken internetten gördüğümüz “Savannah Belles Ferry” iskelesini de bulduk. Bu feribotlara ücretsiz olarak binebiliyorsunuz. Turistik amaçlı kısa turlar yapan bu feribotlar East River caddesi boyunca 3 durak arasında gidip geliyorlar. Bisikletleri bırakıp bu feribota bindik ama sonradan farkettik ki aslında bisiketlerle de binebilirmişiz. Sonrasında bisikletlerimizi almak için o tarihi cadde üzerinden gezerek geri geldik.Feribotlarla ilgili bu Linkten detaylı bilgi alabilirsiniz .

Waving Girl ziyaretimizi de feribot turu dönüşü yaptık. Her geçeni selamlayan dünya tatlısı bir kızmış. Daha detaylı yazıyor hikayesi ama onu da gittiğinizde görürsünüz artık 🙂

savannah7

Savannah restoranları ve mutfağıyla ünlü bir şehir. Eğer şehirde yaşayan birisiyle sohbet ediyorsanız ikinci soru “ee nerede yemek yedin?” oluyormuş. Deniz ürünleri seçenekleri oldukça fazla. “Crab cake” ise şehre özel, olmazsa olmaz bir yemek seçeneği. Crab Cake yemek için FourSquare arayışımız bizi Treylor Park‘a götürdü.Müşterilerinden iyi puan almış ve sonraında bizi de memnun etti.

treylorpark

Bir tane crab cake sliders bir tane de chicken & pancake tacos sipariş ettik çünkü yorumlarında en çok bu yemeği tavsiye etmişlerdi.İkisini de sevdik fakat crab cake patatesle karışık servis edildiği için çok da kendine özgü bir tat alamadık ama gitmişken denemedik demeyin bence:)

Sonuç olarak eğer ideal olarak kaç gün harcamak gerekir derseniz, şöyle tavsiye verebilirim: St Augustine’e turistik olarak gezip görme açısından 1 gece 2 tam gün yeter de artar bile. Ama biraz da keyif yaparız aralarda dinleniriz doğanın tadını çıkarırız derseniz 3-4 gün de sindire sindire keyifli olabilir.

Savannah için 2 gün belki ucu ucuna yetebilir çünkü bahsi geçen parklardan oturmak yeşilin tonlarını izlemek ayrı bir keyif. Mutfağını keşfetmek için ayrıca zaman harcanabilir. Biz gece kalmadık ama eminim sokaklar geceleri de eğlencelidir. Fakat 2 şehre dair de en mutlu olduğumuz nokta bisikletle gezmenin kolay ve keyifli olduğu şehirler olmasıydı. Eğer böyle bir imkanınız varsa (özellikle Savannah bisiklet dostu bir şehir) bisikletle gezmenizi tavsiye ederim.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir